Bizler Türkiye Cumhuriyeti’ nin eşit vatandaşları olarak bu vatana, millete her türlü vatandaşlık görevini, ödevini bilinçle, sevgiyle ve layıkı ile yaptığımız halde etnik kökenlerimizin Roman oluşu sebebiyle hiç bir zaman hak ettiğimiz değeri bulamamış ancak bunu kendi içimizde her zaman tölere ederek şartların iyileşmesi için umudumuzu ve emeklerimizi eksik etmemişizdir. Fakat bir gün Türkiye’ de daha eşit ve kardeşçe yaşam için bir takım düzenleme ve yenilenme adımları atılarak bize de hakettiğimiz şartları oluşturma fırsatı doğmuştur. Hak ve hürriyetler anlamında bu konuda bizlere ilk adımı zamanın başbakanı ve şimdiki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bizim örgütlenmemiz gerektiğini söyleyerek ve kurumları teşvik ederek ilk kıvılcımı ateşledi. Bizler de sivil topum örgütleri olarak anayasada ve polis selahiyet kanunlarındaki bizleri sıkıntıya sokan mayın olarak adledebileceğimiz hengameleri devlet nezlinde hükümete sunarak bizlere karşı yapılan bir çok ayrımcılığın kanun zemininde ortadan kalkmasına etki edilmiştir.
Tüm bu olumlu değişimlere ve tanzimlere rağmen ne yazık ki hala kafalardaki tabular toplumun alt bilincinde ve sosyal alanlarda tamamen yıkılamadı. Oysa ki dinimiz İslam, hepimizin Adem ve Havvadan oldugunu ve Hz Allah’ in bizleri değişik kavimlerden yaratip birbirimizle tanışıp ve kaynaşmamızı emreder. Kimsenin nerde, nasıl, kim olarak yaratılacağını kendisine seçme hakkı olarak vememiştir. Bunun içindir ki inanalar bu şekilde imtihan edildiğini bilir.
Bu konuda her zaman şunu söylemişimdir ki elamdurullah her zaman Roman olarak doğduğum için kendimi ayrıcalıklı hissetmişimdir. Çünkü bizlere kimileri kaderci kimileri de dinsiz derler. Oysa ki cahillikten başka bir sey değildir bu tür fikirler. Bu tür düşüncelere sahip kişilerin yanılgısı şudur: Biz Romanlar istenilen şartlarda, ihtiyaçlarımızı karşılayacak şekilde istihdam edilemediği için dinin maddi imkanlarla gerçekleştirilebilecek olan bazı vecibelerini yerine getrirken ekonomik olanaksızlıklarla karşılaşmaktayız. Çünkü İslamin sartlari maddi durumu olmayan kardeşlerimize zekat vermeyi ve bizlerin haç faziletini gerçekleştirmeyi buyurmaktadır. Oysa bizler de biliriz ki durumlari müsait olan kişiler esas olarak hayatının büyük bir kısmını tamamlayıp ununu eleyip eleğini astıktan sonra değil, ilk farziyeti yakaladiği zaman yapmalıdır. Dolayısıyla yukarıda da vurgulandığı üzere, bir takım imkansızlıklardan doğan mecburiyetler gerek dini, gerek sosyal, gerekse bireysel olarak Romanları toplum içinde olumsuz yaftalamara sürüklemiştir. Dolayısıyla da bu durum, toplum içinde Romanları genellikle yanlizliğa itmiş, ötekileştirmiş ve terkedilmiştir bir şekilde yaşamaya zorlanmiştir.
Şimdi silkinip kendine gelmeye başlayan bu insanlarin kendileriyle nekadar barişik ve tolum içinde uyumlu olduklarini gösterme zamani gelmiştir. Siyasette ise Talat Paşa dahil olmak üzere tüm zamanlarda kimliklerini gizleyerek siyaset yapmişlardir. Ancak şimdiki Romanlar kimliklerini saklamadan siyaset yapiyorlar. Biliyorlar ki Hz Muhammed s.a.v diyor ki “Arap’ in beyazdan, beyazın Arap’ tan sadece takvaca üstünlüğü vardir.” Bizler de siyaset yaparken kültürümüzle hareket ederek beklenti içine girmeden, hizmeti isterken uzun vadede şahsi beklentimiz olmdığı için mevki sahiplerinin gerekirse kapılarında yatarak hizmet getirmek için mücadele vereceğimizden emin olarak yolumuzda yürümekteyiz.
Evet, daha düne kadar bekçiyi görünce bile esas duruşa geçen toplumun içinden şimdi millet vekilleri çıkacaktır! Onun için inanarak söylüyoruz ki biz devrim yapıyoruz!