Ben, tiyatro teorisi üzerine çalışmıştım.
Dar'ül Bedayi'nin İlk Günleri adlı ,Halit Fahri Ozansoy'un kitabını okuyunca,bilhassa tiyatro sanatının gelişmesi için ne çileler çekildiğini de gördüm.
Sanat aşkı insanlara olmazları da yaptırıyor. Erkekler kadın kılığında,kadın oyuncuları sahneliyordu. Sonra,çok cesaretli kadınlar tiyatromuza geldi. Önceleri genelde Ermeniler ve sonra da Türk oyuncular sahneye çıktı.
Tiyatromuz,yine Donanma Cemiyetinin,denizciliğe destek için yaptığı faaliyetlerle gelişiyordu.
Bu arada, Muhsin Ertuğrul gibi bir üstad karşımıza çıktı.
Çok disiplinli ,kuralcı, mükemmelliyetçi bir sanat adamıydı.
Toplumcu tarafı ağır basıyordu.
Tiyatroyu hem sevdirmek hem de kurallarını öğretmek için çalışıyordu.
Seyirci açısından,saatinde başlar ve kapıları kapatırdı. Oyun başladığında kimseyi içeri almazdı.
Birgün, Mustafa Kemal Atatürk ,tiyatroyu izlemek için geleceğini Muhsin Ertuğrul'a bildirdi. Devlet işleri yüzünden Paşa oyuna geç kaldı. Oyun başlamış ve kapılar kapalıydı. Herkes ne olacağını bekliyordu. Paşa, geç kaldığını ve sanatçıya saygısından içeri girmeyeceğini söyledi. Fuaye'ye geçip oturdu. Eserin ,Perde arasını bekledi. Paşa, ara verildikten sonra, giderek yerine oturmuştu.
Herkes, Paşa'nın sanatçıya verdiği değeri konuşuyordu. Muhsin Ertuğrul'da,ara vermeksizin,eseri baştan oynatarak,Paşa'ya jest yapmıştı.
O devrin insanları, hem birbirlerini sever hem de sayarlardı. Görgü görenek, nezaket mükemmeldi. Hepsinin durakları cennet olsun.
******
Ha!
Bunları niye yazdım?
Adamın birisi, sahnede kadın sanatçı görmek istememiş ve sahneye çıkartmamış da ,ondan yazdım...
Türkiye nereden nereye gelmiş...
Yazık!
Yazık!
Yorumlar
Kalan Karakter: